Biz Mahir ile evlendiğimizde kutu gibi bir evimiz vardı. Ev işlerini paylaştık, temizlik ona ait, yemek bana. Temizlik yapmayı sevmediğim için bu görevi ona kakalamıştım. Ama küçük bir sorun vardı; ben yemek yapmayı da sevmiyordum.
Sonra daha büyük bir eve taşınınca ve çoluk çocuğa karışınca işleri büyüttük. Yardımcı bulduk ve temizlikten de yemekten de kurtulduk. Hayat ağustos böceğininkiyle paralel akarken, Hollanda’ya taşındık. Hoop her şey yeni baştan, yine bir iş bölümü, tabi ben yine yemeği kaptım. Mahir temizliği.
Ada, cuma akşamları dışarıdan sipariş vermemizi istiyor. Ee çocuğumun hakkı, bütün hafta yoruldu yavrum. Hafta sonu zaten hep dışarıdayız, süper! Kaldı mı bana dört gün?
İş bölümü önemli, burada herkes ev işini, bahçe işini, yemek işini kendisi hallediyor. Çünkü el emeği olan her şey gereksiz pahalı. Adamlar bunu hobi haline getirmiş, saatlerce bahçelerini düzenlemekten, evlerini temizlemekten gocunmuyorlar. Onlara kocaman alkış. Ama ben ağustos böceği misali bir insanım. Bana eğlence, gırgır, şamata olsun, gerisini koyver. Neyse ki Mahir var evin karıncası ? Ben şarkı söylüyorum, o buğday topluyor geçinip gidiyoruz.
Geçen gün lavaştan cips yapmayı öğrendim, video çekip Instagram’dan paylaşacağım ki hamaratlığımı herkes görsün, önce Mahir’e gösterdim bana söylediği şey; yaktığın tencerelerin de fotoğrafını attın mı? Ama bu çok ayıp! İnsan iki tencere için böyle kırıcı olmamalı. Ben böyle düşünüyorum.
Yine bir gün; pudra pembe bluz, aynı renk toka ve aynı renk çorap giydim, gösteriyorum nasıl olmuşum diye. Bana diyor ki; o beyaz çorapları kırmızılarla mı yıkadın?
Bizim evde 15 yıldır değişen pek bir şey yok anlayacağınız, kusursuz adamla dağınık sevgilisinin günlük rutinleri. Mart 2020’den beri 24 saat beraberiz. Gün içinde karı & koca, gelin & görümce, elti, kaynana & gelin konseptli çekişmelerin hepsini yaşıyoruz ve bu seviyeli çekişmelerle birlikteliğimizi taçlandırıyoruz. Organize etme, pratik düşünme, sabote etme, provoke etme, katakulliye getirme de fena değilim aslında ama şu çocuklarımı bir yola getiremedim. Aşırı babacı bunlar. Saçlarını süpürge eden analarını hiç görmüyorlar.
Yarın Hıdırellez, dolayısıyla annenin organizasyonu büyük. (Böyle şeyler hep bende, ben yapmasam adamın aklının ucuna gelmez) İyi ki varım.
Hafta içi olduğu için çocuklar okuldan gelince duşlar alınacak. Güzel giysiler giyilecek, meditasyonlar yapılacak, herkes dileğini bir kağıda yazacak ya da çizecek. Ben ikisini de yapıyorum, garanti olsun. Dilekler gül ağacına asılacak. Bahçede saksının içine ateş yakıp atlayacağız. Doruk buna bayılacak? Ve ertesi gün gül ağacına asılmış dileklerimizi toplayıp denize atmak için sahile gideceğiz.
Genelde çok özel şeyler diliyoruz. Ben Hıdır ve İlyas’a mektup olarak yazıyorum dileklerimi onlar da sağ olsunlar kabul ediyorlar.
Ama bu yıl farklı olacak dileklerimiz.
İlk dileğim elbette ki; Dünya corona virüsünden kurtulsun ve bir daha böyle insanlığı tehdit eden hiçbir kötü durum yaşanmasın olacak.
Hastalar sağlığına, evsizler evine, işsizler işine, aşsızlar aşına kavuşsun.
Çoluk çocuk, börtü böcek, kurt kuş tüm canlılar olması gereken yaşam döngüsü içinde hayatlarına devam etsinler.
Doğum, yaşam, ölüm üçgeninde; zahmetsiz doğumlar, mutlu uzun yaşamlar, hayatın tadını çıkarmış, sıralı, acısız sonsuzluklar dilerim.